İmanı Davranışa Dönüştürmek
İman
- Kalb ile tasdik, dil ile ikrardır,
- İman, Müslümanın yeryüzündeki en önemli nimeti,
- İman, emniyettir, güvenmektir,
- İman, şahitliktir, : kelime-i şehadet
- İman, tevhittir, kelime-i tevhit
- İman, nefsi olan şeylere set çekmektir,
- İman, sıradan bir hayatı terk etmektir,
- İman, mücadeledir, en büyük mücadele de nefisle olan mücadeledir,
- İman, sayısız dostlar kazandırır, “ Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah'a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.“ ( Hucurât, 49/10) namaz ve hac en önemli sembol değeridir,
- İman, yaradana sığınmadır,
İman ve Salih Amel
İman ve salih amel birlikteliği Kur'an-ı Kerimde sıklıkla ifade edilir. iman etmek beraberinde amel / davranışta bulunmayı gerektirir. Kur'an-ı Kerim iman etmekle birlikte amel sorumluluğu da başlar. Şöyle buyrulmuştur;
اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُٓوا اَنْ يَقُولُٓوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ
“İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, “İman ettik” demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?” (Ankebut, 29/2)
Bir diğer husus ise sadece amel / davranış değil Müslümanın yaptığı amelin / davranışın “sahih“ olması da çok önemlidir. Davranışlarımızın Müslümanın kulluk çizgisine uygun olması önemlidir. Mesela, para kazanmak önemlidir. Ama kazanılan paranın helal / meşru olması esastır. Attığı her adımın ve söylediği sözlerinin iman ettiği değerlere uygun olmasına dikkat eder.
İman ve salih amel birlikteliğine Kur'an-ı Kerim şöyle dikkat çeker:
وَالْعَصْرِۙ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَف۪ي خُسْرٍۙ اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
“Asra yemin ederim ki,(1) İnsan gerçekten ziyandadır. (2) Ancak iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler başkadır.” (3) ( Asr,103/1-3)
Bu itibarla Müslüman ömrünü değerlendirirken şu hususlara dikkat eder:
1- İmanına zarar verecek söz ve davranışlardan uzak durur:
Müslüman kişi kendisini dinden çıkaracak sözlere dikkat eder. Bu itibarla ilmihal kitaplarımızda özel bir bölüm olarak imanın sahih ve makbul olmasının şartları olarak şunlar ifade edilir:
· İman ye's halinde olmamalıdır. Önceden iman etmemiş olan bir insanın, ölüm anında azabı görünce inanmasının bir faydası yoktur. ( Halk arasında Firavun İmanı kavramı vardır )
· Müslüman, dini hükümleri inkar edici söz ve davranışlarda bulunmamalıdır. İmana zülüm ( şirk/küfür ) bulaşmamalı.
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُٓوا ا۪يمَانَهُمْ بِظُلْمٍ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الْاَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ۟
“ İman edip de imanlarına zulmü (şirki) bulaştırmayanlar var ya; işte güven onların hakkıdır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır. “ ( Enam, 6/82)
· Dini hükümlerin hepsinin güzel olduğunu kabul etmelidir. Dini hükümlerden herhangi birini beğenmemek, imanın yok olmasına sebep olur.
2- Farzları erteleyemez / öteleyemez:
Farzın tarifi şöyledir: Dinen yapılması kesin delillerle emredilen şeye farz denir. Farzlar dinen mükellef çağa gelen kadın ve erkek her müslümanın yapması gereken sorumluluklardır. Bu itibarla;
İbadetler her Müslümanın sorumluluğu altındadır. Günde beş vakit namaz, yılda bir ay ramazan orucu, zengin olanların zekât vermesi, ömründe bir kez hacca gitmesi, kurban kesmesi ve sadaka-ı fıtır vermesi temel sorumluluklardandır.
Mesela imanın bize yüklediği sorumluluklardan / amellerden ikisi namaz ve zekât hakkında şöyle buyrulmaktadır:
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَإِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آيَاتُهُ زَادَتْهُمْ إِيمَاناً وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ{} الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ {} أُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقّاً لَّهُمْ دَرَجَاتٌ عِندَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ
“Mü'minler ancak o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. O'nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler. Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. İşte gerçek mü'minler bunlardır. Rableri katında onlar için dereceler bağışlanma ve üstün bir rızık vardır.” (Araf, 8/2-4)
3- Nafaka için çalışır:
Müslüman hem kendisi hem de bakmakla yükümlü olduğu insanların nafakası için çalışması görevidir. El emeği alın teri kavramı sünnetten gelir. Efendimiz (s.a) şöyle buyurmuşlar:
“إِنَّ أَطْيَبَ مَا أَكَلَ الرَّجُلُ مِنْ كَسْبِهِ وَإِنَّ وَلَدَهُ مِنْ كَسْبِهِ.”
“İnsanın yediği şeylerin en güzeli, kendi kazancından olandır ve kişinin çocuğu onun kazancındandır. (Nesâî, Büyû’, 1)
“مَا أَكَلَ أَحَدٌ طَعَامًا قَطُّ خَيْرًا مِنْ أَنْ يَأْكُلَ مِنْ عَمَلِ يَدِهِ، وَإِنَّ نَبِيَّ اللَّهِ دَاوُدَ عَلَيْهِ السَّلاَمُ كَانَ يَأْكُلُ مِنْ عَمَلِ يَدِهِ.”
“Kesinlikle hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir yemek yememiştir. Allah"ın Peygamberi Dâvûd (as) da kendi elinin emeğini yiyordu.”
(Buhârî, Büyû’, 15)
“كَفَى بِالْمَرْءِ إِثْمًا أَنْ يُضَيِّعَ مَنْ يَقُوتُ.”
“Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 45)
4- Sıla-ı rahim ihmal edilemez:
Başta anne-baba olmak üzere yakın ve uzak akraba ile hüsn-i muâşeret müslümanın sorumluluğudur. Kendi meşguliyetimizi bahane ederek bu sorumluktan kaçamayız. Bu itibarla özellikle bayramlarda hayatta ise büyüklerin ihmal edilmemesi gerekir. Zaman zaman aile içi olabilecek problemler sebebiyle amca, dayı ve hala gibi yakın akrabalar da asla ihmal edilmemelidir.
Efendimiz (s.a) şöyle buyurmuştur:
“مَنْ سَرَّهُ أَنْ يُبْسَطَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ، أَوْ يُنْسَأَ فِى أَثَرِهِ، فَلْيَصِلْ رَحِمَهُ.”
“Kim rızkının bollaştırılmasını yahut ecelinin geciktirilmesini arzu ederse, akraba ile irtibatını sürdürsün!” (Müslim, Birr, 20; Buhârî, Edeb, 12)
“مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَلْيُكْرِمْ ضَيْفَهُ، وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَلْيَصِلْ رَحِمَهُ...”
“Kim Allah"a ve âhiret gününe inanıyorsa, misafirine ikramda bulunsun. Kim Allah"a ve âhiret gününe inanıyorsa, akraba ile irtibatını sürdürsün...”(Buhârî, Edeb, 85)
5- Kalan zamanını meşruiyyet dairesinde değerlendirir:
Bu dört sorumluluk haricinde her Müslüman hayatını değerlendirirken helal ve haram dengesi üzerine yürütür. Her insanın kendi yaşına, eğitimine ve sosyal durumuna göre hayatını devam ettirirken alışkanlıkları olacaktır. Ancak başta helal ve haram dairesi olmak üzere yukarda ifade etmeye çalıştığımız konuları da göz ardı edemez. Kişi sporla ilgilenebilir, ailesi veya dostları ile pikniğe gidebilir. Ancak farzları ihmal edemez ve davranışlarına haram olan bir hususu karıştıramaz veya karıştırmamaya gayret gösterir.
Sonuç
Akaidimizin temel cümlelerinden birisi de şudur: Amel, imandan bir cüz değildir. Bu ifade çok önemlidir. Ancak her Müslüman sorumlu olduğu ibadetleri ve davranışları yerine getirmeye çalışmakla da mükelleftir. Namaz kılmak âkil-bâliğ olan her Müslümana farzdır. Yine zengin olanlara zekât ve hac farzdır. Ama aynı zamanda yalandan uzak durmakta farzdır, görevdir. Dolayısıyla Müslüman kişinin sorumluluğu dar manada sadece namaz veya oruç değil hayatın bütünün kapsayan bir anlayıştır. Yeri ve zamanı belli olan sorumluluklar haricinde yaptıklarımız Rabbimizin rızasına uygun ise ve gayretimiz de bu yönde olursa bunlarda nafile ibadet hükmündedir inşallah.
Yorumlar