6 ŞUBAT - 4:17
Tüm okuyucularımızı en kalbi duygularımla selamlıyorum. Bu kadar kötü bir günün yıldönümünde yazmak, yazabilmek o kadar zor bir durum ki…
Geçen sene bu gün sabaha karşı bir telefonla uyandım. Arayan annemdi; kendisi gece bekçisi olarak göre yaptığından Hatay tarafında deprem olduğunu haberlerden duyar duymaz hemen kayınvalidemi aramış, şükür hayatta olduklarını duyunca hemen bize de haber vermek için aradı ve bu telefondan yaklaşık yarım saat sonra eşimle birlikte Antakya’ya gitmek üzere yola çıktık. Ben defalarca Antakya’ya o bölgeye gittim ama ilk defa o yolu bu kadar kötü, karlı, “sahipsiz” ve engebeli gördüm. Temizlenmemiş yollarda bir de kar tufanıyla daha da kötü hale gelmişti ki. Biz gibi duyup yola çıkan, maalesef kaydıran, tufanda kalanlarla gerçekten bu zamana kadar yaşadığım en kötü yolculuktu diyebilirim… Yolda bir tane devlet görevlisi görmedim, bir tane karayolları aracı görmedim, bir tane benimle aynı yönde seyahat eden ambulans bile görmedim… Adeta o 11 il kaderine terk edilmişti “birinin” haberi olmadan işlem yapamayız belasına…
13-14 saatte ancak ulaşabildik Antakya’ya bundan en az 2 saat sonra da eşimin yakınlarının yanına…
Neyse güç bela da olsa ulaştık ve koca bir kentin resmen yok olmuş olduğunu gözümüzle gördük o depremin ilk akşamını bizde yaşadık. Elektrik yok, su yok, çadır yok, yemek yok, yardım yok, yok yok yok… Filmlerde, haberlerde görülenden çok daha acı, feci ve trajik bir durum vardı Antakya’da; görmedim ama tabii ki tüm deprem illerinde… Hatay’daki tüm kamu görevlileri de hem kendi dertlerinden hem de şaşkınlıklarından tabi ki bir şey yapamazdı ama dışardan da onlara destek için gelen de yoktu. Benim gördüğüm Antakya’da vatandaş kendi derdine bile yanamayacak kadar şaşkın, çaresiz ve yalnızdı… Hoş hala öyleler…
Depremden bir sene sonra gidebildik Antakya’ya. Dümdüz, bazı yerleri toz toprak için de bazı yerleri çamur içinde ve yine mahzun ve yine yalnız Antakya. Eline mikrofonu alınca mangalda kül bırakmayanların aksine bırakın yeniden yapayı yıkımlar bile bitmemiş, tam anlamıyla keşmekeş bir şehir haline dönmüş… İnsanlar ölülerini bulamıyor, kayıplarını hala arıyor ve çözüme dair hiç bir şey yok…
Yardımlar biti denecek kadar azalmış, insanlar çaresiz hayat bi’şekilde devam ediyor ama kimse mutlu değil. Ben depremden önce Antakya’ya gittiğimde bi’nevi tatil yapar, enerji toplar bir de kilo alır gelirdim ama bu gittiğimde hüzünle, karamsarlıkla ve unutulmuş bir şehrin halkının yalnızlığıyla geldim kendi memleketime.
Ötekileştirilmiş, kendilerinden olmadıkları için yalnız, mahzun ve kaderine bırakılmış bir Antakya… Hoş deprem illerinin hepsi için aynı şey söylenebilir ama Antakya için yok oluşun seneyi devriyesinde birilerinin yaptıklarını ilan ettiği gibi “…Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez…” ne deyim bilemedim bende kelimler düğümlendi; devamını her okuyucum kendisi içinden tamamlasın...
Bu vesileyle hayatımda gördüğüm an acı günü Mevla’m bir daha kimseye yaşatmasın dileklerim; insanlar da yaptıklarından ve söylediklerinden bir gün utanabilsin umuduyla hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum…
Yorumlar