Peygamberimiz ve Şahsiyet İnşası
Hz. Peygamber (s.a)’in insanlığa bıraktığı miras sadece Müslümanlar için değildir. Çünkü O (s.a) bütün insanlığa gönderilmiştir. Kur'an-ı Kerim bunu şöyle haber vermektedir: “Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.“(Sebe,34/28). Efendimiz (s.a)’in terbiyesinde yetişen sahabe en zor durumda bile şahsiyetlerinden taviz vermemişlerdir. Cahiliye döneminde en ufak bir meseleden dolayı kan akıtmaktan çekinmeyenler, savaş meydanında vefat ederken bir yudum suyu kendisine değil, kardeşine ikram etme güzelliğini ortaya koymuşlardır.
Efendimiz (s.a)’in şahsiyet inşasında öne çıkardığı konulardan bazılarını şöyle ifade edebiliriz:
İman:
Hiç şüphe yok ki her şeyin başı imandır. İman yol haritası gibidir. Efendimiz (s.a)’in şu ifadesi çok anlamlıdır: “ Şu üç haslet kimde bulunursa o kimse imanın tadını alır: Allah ve Resulünü her şeyden çok sevmek, bir kimseyi yalnızca Allah rızası için sevmek, Allah kendisini kurtardıktan sonra tekrar inkârcılığa dönmekten ateşe atılmaktan kaçındığı gibi kaçınmak.” (Müslim, Îmân, 67)
İyiliği Yaymak:
İmana bağlı iyiliklere talip olmak, kötülüklerden de uzak olmaktır. Müslüman kişi insana, hayvanlara, tabiata hatta cansız varlıklara karşı bile davranışlarında ölçülüdür. Çünkü etrafında var olan her nimet ve imkan kendisine emanettir. Dilimizde yer alan iyilik ile ilgili şu ifade ne kadar da anlamlıdır: iyiliğe iyilik her kişi, kötülüğe iyilik er kişi kârıdır”. Evet, iyilik karşısında herkes iyilik yapar. Ama önemli olan kötülüğe karşı başta onu düzelterek iyilikleri çoğaltmak ise er kişi olan kişilerin tavrıdır. Efendimiz (s.a) “ İnsanlar iyilik yaparlarsa biz de iyilik yaparız; zulmederlerse biz de zulmederiz", diyen zayıf karakterli kimseler olmayın. Bilakis iyilik yaptıklarında insanlara iyilik yapmayı, kötülük yaptıklarında ise onlara zulmetmemeyi içinize (bir ilke olarak) yerleştirin.” (Tirmizî, Birr, 63)
Helal ile Meşgul Olmak:
Helal ve haram dengesi Müslümanın hayattaki temel ölçüsüdür. Yaptığı işin, kazandığı dünyalığın kendisi için helal ve meşru olmasına dikkat eder. Haram bir kazancın ateşten bir parça olduğunu iyi bilir. Haramlardan sakınmanın kişiyi koruyacağını şöyle haber vermektedir: “Helâl bellidir; haram da bellidir. İkisinin arasında ise birtakım şüpheli şeyler vardır ki insanların çoğu bunları bilmezler. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa, dinini ve ırzını (namus ve haysiyetini) korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse, harama düşmüş olur...” (Müslim, Müsâkât, 107). “Helâl, Allah’ın Kitabı’nda helâl kıldıklarıdır. Haram da Allah’ın Kitabı’nda haram kıldıklarıdır. Hakkında bir şey demedikleri ise müsamaha gösterdiği (mubah) şeylerdendir.”(Tirmizî, Libâs, 6;İbn Mâce, Et’ıme, 60)
Adalet:
Adalet kavramını tarif ederken şöyle tanımlanmıştır: Davranış ve hükümde doğru olmak, hakka göre hüküm vermek, eşit olmak, eşit kılmak (Allah hakkında kullanıldığında ‘şirk koşmak’)” gibi mânalara gelir. (DİA). Adalet hakkı üstün tutmaktır. Adalet kişilere göre değişmez. Kişi eşi, çocukları, anne-baba ve kardeşleri başta olmak üzere bütün insanlara karşı adaletli olur. Efendimiz (s.a) şöyle buyurmaktadır: “Yönettikleri insanlara, ailelerine ve sorumlu oldukları kişilere karşı adaletli davrananlar, Allah katında, Rahman’ın yanında nurdan minberler üzerinde ağırlanacaklar.” (Nesâî, Âdâbü"l-kudât,1)
Merhamet:
İnsanı insan yapan değerlerin başında gelir. Hatta diğer varlıklardan ayıran temel hasletlerden de diyebiliriz. Merhamet esasında kişiyi sahibini hatırlatır. Yani kendisinin ve etrafındaki insanların ve diğer varlıkların tek sahibi Allah’tır. Yunus Emre’nin ifadesiyle merhamet yaratılanı hoş görmektir, yaratandan ötürü. Efendimiz (s.a) ‘in merhametle ilgili şu ifadeleri vardır: “Merhametliler (var ya!)... Rahmân, işte onlara merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki gökyüzündeki(ler) de size merhamet etsin.”(Ebû Dâvûd, Edeb, 58; Tirmizî, Birr, 16). Bir diğer ifadelerinde şöyle buyurmuşlardır: “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.”(Buhârî, Tevhîd, 2; Müslim, Fedâil, 66)
Yalan:
Yalandan uzak durmak her Müslümanın temel şahsiyet göstergelerindendir. Kişinin yalan söylemesi birden fazla kişiyi etkileyen ve kişide bir davranış haline geldiğinde güven duygusunu kaybettiren bir haslettir. Özellikle dünyalık bir menfaat için yalan söylemeye başlayan ve bunu bir huy haline getiren kişinin topluma vereceği zarar son derece büyüktür. Her hal ve şartta doğru sözlü olmak Müslümanın şahsiyet göstergesidir. Kur'an-ı Kerim yakınlarımızın aleyhinde bile olsa doğru sözlülükten vaz geçmeyin ihtarında bulunur (En’âm,6/152). Peygamber Efendimiz (s.a) de şöyle buyurmuştur: “Bir kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz.” (İbn Hanbel, II, 349)
Yardımlaşma:
İhtiyaç sahibi ve darda kalanalar el uzatmak. İyilik ve takvâ hususunda yardımlaşma Kur'an-ı Kerimin emridir (Mâide,5/2). Yardımlaşma özellikle yakın akraba ve komşulardan paylaşarak ihtiyaç sahiplerinin yanında olmaktır. Tanıdık veya tanımadık kim olursa olsun “öteki”nin yanında olmaktır. Özellikle hasta, yaşlı, kimsesi olmayan ve afetler gibi özel zamanlarda yardımlaşma duygusu bir toplumu ayakta tutan temel hasletlerdendir. Oniki ilimizi derinden etkileyen Şubat depreminde toplumumuz yardımlaşma konusunda tüm dünyaya örnek olmuştur. Efendimiz (s.a) şöyle buyurmuştur: “Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona hiyânet etmez, yalan söylemez ve yardımı terketmez. Her müslümanın, diğer müslümana ırzı, malı ve kanı haramdır. Takvâ buradadır. Bir kimseye şer olarak müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi yeter. ” (Tirmizî, Birr 18)
Zulme Karşı Duyarlı:
Sözlükte “bir şeyi ona ait olmayan yere koymak” anlamındaki zulüm (zulm) din, ahlâk, hukuk gibi alanlarda terim olarak “belirlenmiş sınırları çiğneme, haktan bâtıla sapma, kendi hak alanının dışına çıkıp başkasını zarara sokma, rızasını almadan birinin mülkü üzerinde tasarrufta bulunma, zorbalık” gibi anlamlarda kullanılır(DİA). Zulüm yeryüzünün en kötü işlerinin başında gelir. Adaletin zıddı olduğu açıktır. Ayrıca her bir günah zulümdür. Bu sebeple günah işleyen bir kişi öncelikle kendisine zulmetmiş olur (Talâk,65/1). Zulmün başı şirk günahıdır(Lokman,31/13). Bu sebeple Müslüman evinde, sokağında, şehrinde, ülkede ve dünyada zulüm olmaması için çalışır ve gayret gösterir. Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “…Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz ve onu hor görmez…”(Müslim, Birr, 32)
Sonuç
Efendimiz (s.a)’in hayatı her Müslüman için örnektir. Aile ilişkileri, etrafındaki insanlarla münasebetleri, savaşta, yolculukta, alış-verişte, sevinçli halinde ve hayatın zor zamanlarında ortaya koyduğu hayat tarzı her Müslümanın şahsiyetini inşa eden temel değerlerimizdir. Günümüzde islam dünyasının savrulma sebebi, O’nun bize bıraktığı bu güzellikleri hayatımızdan uzaklaştırmaktır. Dünyanın gözü önünde Gazze’deki kardeşlerimiz soykırıma karşı çıkmaları onların şahsiyetlerinin kaynağının Efendimiz (s.a) olduğunun en güzel ve acı örneğidir. Geri kalan bizle ise hesabımızı iyi düşünmeliyiz.
Yorumlar